Sağlık bilimleri ve içinde bulunduğumuz endüstrinin görünümü
Biofarma’da 10 trend
Her ne kadar şu anda bildirilen ölüm oranları desteklemese de pandeminin endemiye dönüşmekte olduğunu görüyoruz. Tüm verilere baktığımızda Omicron’un ölüm oranlarının Delta varyantının yarattığı dalganın zirvesinin altında olduğu bir gerçek. Omicron ise şu an da B.A.1 varyantından B.A.2’ye dönüşme sürecinde. Anladığımız kadarıyla alt varyant itibarıyla, B.A.2 baskın varyant olarak pandemiyi endemiye dönüştürecek. Nasıl gelişeceğini hep beraber göreceğiz.
Burada sizlere sektörü etkileyecek on eğilimi özetlemeye çalışacağım. Bazılarının Türkiye’de anlamlı şekilde uygulamaları ve etkileri var. Büyük resme bakacak olursak Dünya ve Amerika, sağlık ve ilaç endüstrisinde yeni trendlere hazırlanmaya çalışıyor, ancak bunun bir el kitabı yok. Şu anda yaşanan krizin 2008-09 kriziyle benzerlikleri yok. Onun için gerek kamu yöneticileri gerek ilaç endüstrisi ve sağlık yöneticileri bu trendleri nasıl karşılayacaklarını, bunlardan nasıl faydalanacaklarını veya risklerini nasıl engelleyeceklerini anlamaya çalışıyorlar.
1. İnovasyon:
İlaç endüstrisinin mevcut portföyüne bakarsak bir çok ilacın patent haklarını kaybederek jeneriklerin ve özellikle ‘biosimilar’ların 2025-2026 senesinde devreye gireceğini görüyoruz. Uzun yıllardır ilk defa ilaç endüstrisi patent haklarının kaybolmasından kaynaklanan getiri noksanlığı dolayısıyla sorunlar yaşayacak. Eğer patentlerinizin süresi dolarsa, bu noksanlığı nasıl giderebilirsiniz? Ya içeriden, sizin Ar-Ge’nizden gelecek olan yatırımlar bunu temin edecek ya da dışarıdan bu büyümeyi satın almak zorundasınız. Her zaman konuştuğumuz gibi ilaç endüstrisinin bilançosu güçlü olduğu için bunu başarabilecek, kotarabilecek mali durumda. Fakat şu anda çoğu o dönüşüme hazır değil. Her ne kadar yeni başvurularla FDA’da toplam inovasyon gücü fazla olsa da o güç bu erimeyi ortadan kaldıracak büyüklükte değil. Yani 2025 yılından başlayarak bir dengesizlik oluşacak. Bunun Türkiye’deki iş hayatına yansımalarını göreceğimiz birkaç şey de olacak. Örneğin; uluslararası alanda firma satın almaları gibi. Projeksiyon olarak ne satarız gibi konularda, size önerilerde bulunacak genel merkezdeki bir şirket geliştirme grubu önemli olabilir.
2. Tedarik zincirinin dönüşümü:
Tedarik zincirlerinde, otomotiv veya bilgisayar endüstrisinin çip problemlerinde yaşanan sıkıntılar endüstriyi çok vurmasa da, bugün FDA’nın söylediği gibi API (Active Product Ingredient), yani hammaddenin yüzde 80’i Çin’den Amerika’ya geliyor. Yüzde 65 gibi ara mamul veya tam mamul ise Hindistan’dan ihraç ediliyor. Şimdi bir de buna jeopolitik olarak baktığınız zaman Çin’in Rusya’ya yaklaştığını görüyoruz. İki totaliter rejim ve birlikte yaratacakları bir koalisyonu Amerika’ya karşı stratejik bir silah olarak kullanabilecekleri için doğal olarak şu anda bütün Amerika ve Avrupa bazlı firmalar bu jeopolitik denge kaymasını yakından izliyorlar. Avrupa daha da riskte, çünkü Avrupa’nın bir de Rusya’ya enerji bağımlılığı söz konusu. Dolayısıyla, bu tedarik zincirinin tekrar gündeme gelmesi, eskiden biz nasıl olur da kendi masrafımızı gelişmekte olan memleketlere iteleyerek emek arbitrajı yaratırız konuşmaları yapıldıysa, bugün o düşünceler tersine dönüyor. "Biz nasıl kendi tedarik zincirimizi güvene alırız ve riskleri engelleriz?" sorusu öncelikleniyor. Bu oldukça önemli ve önemli olmaya da devam edecek bir süreç. Özellikle bizim sektörümüzün dışındaki sektörlerde bu daha da kendisini gösterecek.
3. Dijital operasyon modelleri:
Pandeminin test edip bize öğrettiği şeylerden bir tanesi de dijital olarak nasıl operasyon modelimizi güncelleyeceğimiz. 2019’dan beri yapılan ve yöneticilere aynı soruyu sorarak yöneltilen anketin sonuçlarını görüyorsunuz. Dijital olarak her ne kadar yüzde 29’u dijital stratejilerden olmuş olsa da bu oran yeterince yüksek değil. Yani "Mevcutta insanların yönettiği süreçleri nasıl dijitalize ederiz, tedarik zincirimizi nasıl dönüştürürüz?" gibi konular oldukça önemli. Yeni teknolojileri özellikle de yapay zeka ve makine öğrenimi gibi konuları nasıl öngörüsel modellere entegre ederiz ve o dijital ortamda nasıl daha verimli ve daha hızlı sonuç üreten iş modelleri üretebiliriz, şu anda ki en önemli konuların bir tanesi de bu. Bu, sermaye kullanımı bakımından stratejik bir konu. Dijitalleşmek ciddi kar etmek istediğimiz, sermayenin bilançodan aktarılması ile ortaya konabilecek bir mesele. Gerçekleştirilebilmesi için bir kerede oldu-bitti denebilecek bir konu değil. Bunun bütün firma seviyesinde temin edilmesi gerekiyor. Sadece satış veya sadece tedarik zincirinizi dijitalize edemiyorsunuz. Bunların birbirine entegre olması lazım ve burada güzel olan artık teknolojinin en azından buna katkıda bulunacağı bir yeterliliğe gelmiş olması.
4. Yeni teknolojik kabiliyetlerin yükselişi:
Yapay zeka, medikal nesnelerin interneti, blok zinciri gibi konular artık bir fantezi değil. Etkilerini görmeye başlıyoruz. Şimdi fanteziden bahsederken Metaverse’e geçeyim. Bu çok yeni ortaya çıkan bir eğilim. Dijital ortam ile sanal ortamın iç içe girmesini izliyoruz. Toplantı yaparken kafanızda düşünen bir görsel araç yardımıyla sanki sanal değil de gerçek dünyada beraber oluyoruz gibi bir his yaratıyor. Sanal bir masanın çevresinde avatarlarımızın oturduğu bir toplantı olarak düşünebilirsiniz. Tabii artıları da var, eksileri de var. Geçtiğimiz günlerde en büyük üç ilaç endüstrisinin başkanlarından biri, bunun gelip geçici bir olay olmadığı yönünde fikir belirtti. Bazı insanlar buna endişeyle yaklaşıyor ya da inanmıyorlar. Ancak, Metaverse sağlık sektöründe de ihmal edilemeyecek kadar önemli ve çok büyük bir teknoloji kabiliyeti olabilir.
5. Uluslararası vergilendirmeler:
BEPS (Base Erosion and Profit Shifting) diye anılıyor. Türkiye’yle ilgili olacak kısım yüzde 15’lik global asgari vergi, OECD’nin de koyduğu bir uygulama. Fakat şu anda oldukça ön planda konuşulan eğilimlerden bir tanesi. Yine stratejik olarak çok uluslu firmaların operasyonlarını hangi coğrafyalarda konuşlandıracağı konusunda önemli bir unsuru teşkil edecek önümüzdeki yıllar içerisinde.
6. İlaç fiyatlandırmalarına yönelik düzenlemeler:
Biden yönetimi gelirken Amerika’da bütün demokrat yönetimlerde olduğu gibi ilaç fiyatlarını öne koymuştu ve kampanyasında buna bağlı olarak da bazı kanunları hayata geçirdi. Bazı kısıtlamalar getiriyor veya enflasyona bağlı fiyat artışlarını öngörüyor ya da devletin alımlarında bazı fiyat müzakerelerinin olması bekleniyor. Bu konu oldukça Amerika ağırlıklı bir trend. Malum Türkiye’nin yaşadığı fiyatlama ve ruhsatlama problemleri kendisine özgün. Ancak Türkiye’de özellikle sağlık verilerinin toplanıyor olmasının getirdiği bazı avantajlar var. Hatta Amerika ve Türkiye, herkesin ortak kazanabileceği bazı konulara nasıl odaklanabilir diye birkaç ay önce bir makale yayınladık. Sistemsel değişiklik kolay değil tabii, fakat şu anda Türkiye’deki sağlık sistemi verilerinin mevcudiyeti hem devlet, hem endüstri, hem de hasta için çok büyük bir fırsat. Çünkü klinik sonuçlara bağlı olarak fiyatlamalara yönelik modellemelerin yapılabilmesi çok önemli. Amerika’da 2005 senesinde dokuz tane modelleme saymıştım. Şimdi birkaç yüz tane, hatta bine yakın sonuca bağlı ilaç modellemesi var. Sonuca odaklı fiyat uygulaması artık standart olmaya gidiyor. Dolayısıyla bu konuya odaklanmaya devam etmek lazım. Bu konu bugün gelip yarın gidecek bir konu değil.
7. Sosyal adaletsizlik ve eşitsizlik:
COVID-19 etkisiyle beyaz yakalı çalışanlar ev ofislerinden çalışmaya devam edebildiler, tasarrufları borsada ve bankalarda krizden çok etkilenmedi, hatta olumlu etkilendiği bile söylenebilir. Diğer yandan, hizmet ve imalat sanayiinde çalışan, fiziki olarak iş yerinde olmak zorunda olan insanlar ise bu dönemde işlerine gidemediler, çocuklar da okullarına gidemedi. Bu durumda, evde kalarak çalışamayan insanların ekonomik zarar yaşamaları toplumda sosyal adaletsizliği daha da artırdı. Bunun sağlık sektörüne yansımasının birinci sebeplerinden biri klinik çalışmalardaki hastaların normal popülasyonu temsil etmemesi. Bu ne anlama geliyor? Amerika’da Medicare, Medicaid gibi devlet sağlık sigortaları daha çok azınlıkların olduğu popülasyonları kapsıyor. Şimdi böyle olduğu zaman ilaç endüstrisinin de o popülasyonu temsil edecek bir klinik çalışma yapması lazım. Yani en kötü ihtimalle toplumun normal kesimini gösterebilecek klinik çalışmalar olması lazım. Fakat sağlık hizmetlerine erişim eşdeğerli olmuyor. Bugün medikal yöneticileriyle konuştuğunuz zaman birinci öncelikleri bu konu. Çünkü bütün kesimlerden medikal sonuç alınması ciddi önem taşıyor.
8. Yeni stratejik yetenekler gerektiren ticari ortam:
Bu konu Türkiye’yi çok ilgilendiriyor. Çünkü, Türkiye satış pazarlama odaklı bir ilaç pazarı. Örneğin, COVID-19 döneminde bin tane ilaç mümessili varsa, o bin tane mümessilin dokuz yüz tanesi işine erişim sağlayamadı. Çünkü hastaneler COVID-19 ile uğraşıyordu. Fakat buna bağlı olarak satışlarda çok düşüş görülmedi. Dolayısıyla istemesek de bir deney yapmış olduk ve o deney sonucunda öğrendiğimiz şu ki; belki de şu andaki reel, rasyonel insan kapasitesi gereğinden fazla. Bunun yüzde 100 sanal ortamda olmayacağını da bildiğimize göre, belki 30 sene sonra mümessiller Metaverse'te ürünlerini tanıtacaklar ama bir geçiş süreci lazım. Ticari bölümleri yöneten yöneticilerle konuştuğumuzda, onlar için de bu konu oldukça öncelikli. Şu anda herkes bir şeyler deniyor, pilot çalışmalar yapıyor. Endüstride herkes şu anda bir pilot deneme sürecinde.
9. Sermaye maliyetinin yükselmesi:
Şimdi meselenin bir de sermaye mevcudiyeti meselesi var. Geçmişteki, 2009’daki kredi krizinden sonra 2015’e kadar hemen hemen sıfır maliyetli sermayeye erişim sağlandı. Buna bağlı olarak, Türkiye bazında konuşursak, Türkiye’nin de içinde bulunduğu pazarlara korkunç bir yabancı direkt sermaye akışı yaşandı. Buna bağlı olarak gelişmekte olan ülkelerin projelerini fonlama kabiliyeti çok iyiydi. İlaç endüstrisi nakit yaratımı ve akışı bakımından güçlü bir sektör. Dolayısıyla bu sermayesini transformasyonlara ya da firma alım-satımlarına yönlendirebiliyordu. COVID-19 döneminde 2020’nin Mart’ından itibaren faizler sıfıra yakın %0.25 bandına kadar indi. O dönemdeki sıkılaştırmaya baktığınız zaman, az çok firma alım satımlarına da etkisi olduğunu görüyoruz. Fakat son gelişmelerde bu enflasyonun yüzde 7,5’e çıkması ve beklenenden daha kalıcı gözükmesi, Amerika bazında konuşuyorum, işsizliğin büyük oranda ortadan kalkmış olması, yüzde 4 civarında dengeleniyor gibi. Şu an enflasyon yüksek, işsizlik düşük ve ABD Merkez Bankası’nın bilançosu neredeyse 9 trilyon dolar. Bunlar bir araya gelince yıl sonu itibarıyla yüzde 2 gibi bir faiz beklentisi var. Bu ne anlama geliyor? Projeleri fonlanacak sermaye daha pahalı ve bunun Türkiye’ye sermaye akışına da olumsuz etkileri olacak. Sadece Türkiye’ye değil, diğer gelişmekte olan ülkelere de. Bunun bazı sonuçları da olacak. Firma alım-satımlarında daha seçici olunacak. Bu az önce bahsettiğimiz trendlerden bir tanesinde dijital dönüşümlerin fonlanmasında firmalar daha olumlu yaklaşacaklar. Ancak ilaç endüstrisi genelde nakit akışı yoğun bir endüstri olduğu için tüketici, otomotiv ve imalat sektörlerine göre çok daha iyi durumda.
10. Riskten arındırılmış Ar-Ge varlıklarının eksikliği:
Baktığınızda endüstride bir büyüme eksikliği var. Fakat öbür tarafta da bu noksanı giderebilecek, dışarıdan alabileceği firma ve ürünlerin, ürün olmaya yakın Faz-3’deki adayların çok fazla olmadığını görüyoruz. Bu da biyoteknolojide iki şey yaratıyor. Birincisi riski azaltılmış Faz-3 çalışmadan çıkmakta olan ürünlerle daha Faz-3’e giremeyen ürünlerin arasının açılması. Bu farklılığın yaratacağı ikiye ayrılmış bir biyoteknoloji ortamı görüyoruz. Nitekim biyoteknolojinin hisselerine baktığınız zaman son 6 ay içerisinde endeks Amerika'da yüzde 50’nin üzerinde değer kaybetti. Bu da firma alım-satımları dinamiğinde enteresan bir etki yaratacak.